top of page

“Biz Bu Ülkede Gençlere ‘Biz Yaşayacağız’ Dedirtmek İstiyoruz; O Yüzden Enes Bizim için Çok Önemli”

Barınamıyoruz Hareketi ile Gençliğin Barınma Mücadeleleri Üzerine

Söyleşi: Ozan Bal

23 Kasım 2022


Üniversitelerin yüz yüze eğitime döndüğü Eylül 2021’de bir grup gencin sokakta yatarak başlattığı eylemlerle ortaya çıkan Barınamıyoruz Hareketi, Türkiye’nin her yerinden nitelikli barınma hakkından mahrum gençlerin sesini duyurmaya devam ediyor. İstanbul Gençlik Araştırmaları Merkezi olarak biz de gerçekleştirdiğimiz ilk söyleşimizle gençliğin barınma mücadelelerini Barınamıyoruz Hareketi’nden Ebru Sert’ten dinliyoruz.

İki bölüm halinde yayınladığımız söyleşinin ikinci bölümü:

Bu büyük sorun karşısında bir öğrenci hareketi olarak kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz, nasıl bir misyon yükleniyorsunuz? Türkiye’de henüz görünür bir kiracı hareketinin gelişmemiş olmasını veya bir kiracı hareketinden önce bir gençlik hareketinin bu işe el atmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye'de kiracı hareketi biraz imkansız. Şu açıdan imkansız bizim kirayı verdiğimiz kişi bizim iki üç üst katımızda oturuyor mesela. Biz onla yüz yüze bakıyoruz. Selamlaşıyoruz. Zaman zaman evine gidiyoruz çay içiyoruz. Almanya'daki veya farklı ülkelerdeki gibi değil. Yani kamuya bağlı değil. Yani Türkiye'de Ali Ağaoğlu gibi tiplemeler çok az aslında. Çok fazla mülkü elinde barındıran tamamen oradan kar üreten kişiler çok az. Onun dışında kalanlar mesela zaten emekli, o aldığı kirayla geçiniyor, bir de oturduğu kendi evi var. Yani geneli bu olduğu için bir kira hareketi çok mümkün değil. Biz de başta çeşitli talepler düşünürken aslında yani mesela öğrenci evleriyle ilgili devlete ne söyleyebiliriz diye düşündük. Sonuçta bunun muhatabı ev sahibi. Ev sahibi dediğin bir alt katında oturuyor, bir üst katında oturuyor, insan olarak birebir temasta olduğun biri. O açıdan ona karşı bir eylemsellik geliştirmek zor Türkiye'de. Onun dışında biz Barınamıyoruz Hareketi olarak Almanya'daki kira grev hareketini örgütleyenlerle temastaydık. Onlar bize ulaşmışlardı. Çeşitli deneyim aktarımı almak isterken aslında oradaki durum ile bizdeki durumun ne kadar farklı olduğunu fark etmiştik. O yüzden öyle bir şey çok mümkün değil. Ev sahibine bir şey dediğiniz zaman Emlakçılar Birliği başkanının “beş kişi aynı evde kalın öğrencisiniz zaten ne olacak” demesine laf etmekle aynı şey değil, ikinciye bir şey demen bir anlam ifade ediyor. Çünkü onun bir temsiliyeti var ve bir politika üretiyor. Ama ev sahibi aynı şekilde değil.

Aslında kentsel dönüşüm karşıtı direnişleri düşünürsek barınma hakkı mücadelelerine dair bir temelden bahsedebiliriz. Ki şu anda da devam eden direnişler var, bunlarla bir iletişiminiz, dayanışmanız var mı?

Tabii. Fetihtepe’yle, Şahintepe’yle, Tozkoparan’la, Tokatköy’le kentsel dönüşüme karşı mücadele eden mahallelerle iletişimimiz var, mümkün mertebe fikir alışverişindede bulunuyoruz. Onun dışında ihtiyaçları olan her an gitmeye çalışıyoruz. Yani mahalleye giderek çeşitli işlevler gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Hem hukuki yoldan bir mücadeleyi hem sokaktaki mücadeleyi onların yanında olarak biz de yürütmeye çalışıyoruz. Tabii kentsel dönüşüme karşı mücadele barınma hakkının en temel mücadelelerinden biri. Çünkü en temelinde evinden çıkarılan, barınma hakkı elinden alınan insanlardan bahsediyoruz. Evet biz öğrenci gençlik temelliyiz ama bunlara gözümüzü kapattığımız bir noktada değiliz. Onun dışında Hatay’da Özerli’de bir yıkım oldu. Olmadan önce Biz İstanbul’dan üç arkadaş oraya gittik, çeşitli milletvekillerini oraya yığdık, avukatlar yığdık vs. ama geç kalınmış bir müdahaleydi bizim açımızdan, daha önceden bilgimiz yoktu. Onun dışında farklı şehirlerdekiler de dahil bize ulaştığı müddetçe çeşitli dayanışmalarda bulunmaya çalışıyoruz.

Gençleri açlıkla terbiye etmeye çalıştılar”

Farklı şehirlerden farklı yurtlardan iletişim halinde olduğunuz gençler var, yani farklı sorunları ve farklı süreçleri deneyimlediniz. Sizce barınma mücadelelerini kısıtlayan faktörler neler? Devlet baskısı haricinde, daha çok öğrenci hayatının içsel dinamikleri dahilinde sizi zorlayan durumlar da var mı? Örneğin yurt eylemlerinde harekete mesafeli bir tavırla karşılaştığınız durumlar da oluyor mu?


Harekete mesafeli tavra hiç denk gelmedik gerçekten. Ankara’ya gittiğimizde, Ankara sınırında, otobanda gözaltına alındık. Daha sonra Ankara’nın Kahramankazan köyünde gözaltı işlemleri sürdü. Sonra akşam polis aracı eskortluğunda Ankara’dan çıktık. İki ay kadar sonra eyleme katılan herkesin KYK bursu ve kredisi kesildi. Yurtta kalanlar yurttan atıldı. Benim gibi tez döneminde olanların danışmanlarına özel bilgi geçildi. Okullara mailler gitti, bildiriler gitti, bunları soruşturmaya tabi tutun diye. O dönem aslında en çok da maddi olarak zorlandık. Seksen doksan kişinin KYK’sı kesildi. Bu insanların başka bir geliri yok, aileden gelebilecek öyle bir para yok. Bence bize vurdukları en büyük darbe buydu gerçekten. Açlıkla sınamak… Biz o dönem bildirilerimizde de çok geçirdik, gençleri hak mücadelesinde olduğu için ve demokratik haklarını kullandığı için açlıkla terbiye etmeye çalıştılar. Daha sonrasında biz çeşitli dayanışma tweetleri yaydık. Bir çoğuna çok az kişi katılmıştır, maksimum on kişiyi bulamamışızdır. Bir çoğuna burs bulduk. O dönem bizi çok zorlayan bir şeydi, çünkü birbirimizin yanına gelip konuşacak yol paramız bile yoktu. Tam KYK’nın yatırıldığı hafta kestiler. Halen daha KYK’larımız gelmedi geri. Benim de kesildi şu an. Onlar için dava açtık. Dava açmak için gönüllü avukatlarımız var, ama mahkemeye ödenen bir meblağ varmış, idari mahkemeye, idari dava açarken. Onlar için de bağış topladık. KYK yurtlarında şöyle bir sıkıntı oluyor, hemen atıyorlar. Bir arkadaşımız var FSM yurdundan, YTÜ’nün yanındaki yurt, dediler ki topla valizini gidiyorsun. Daha soruşturma sonuçlanmamış, atılıp atılmadığı belli değil, ama gidiyorsun deyip kapının önüne koydular. Yurt önünde bavul yaktık biz hani dönecek diye. Bu da gerçekten arkadaşın isteğiydi. Bana gel bavullarını al diyorlar, bavulu ne yapacağım, yakayım mı orada dedi, ‘aa neden olmasın’ dedim. Geçen sene Ocak ayı sonunda o bavulu yaktık. Sonra ertesi günde herkes zatürreydi, kar yağıyordu ama çok güzel eylemdi gerçekten, çok gerçek bir eylemdi. Aynı şekilde bizim KYK’ların kesildiği dönem yurtlara bir tebligat gitmiş, üç gün içinde çıkmazsan bu senin siciline etki eder diye korkutmuşlar arkadaşları, onları öyle çıkarttılar. Dedik ki çıkmayın yani onların öyle bir hakları yok. Üstelik dava açarız para alırız diye düşünüyorduk. Ama birkaç arkadaş çıkmış, onlar bir ara evsiz kaldılar tekrar başa döndüler. Bu tarz çok şey gördük. İşte gözaltılar, soruşturmalar ama hiçbirinde sorun çıkmadı. Geçen seneki Ankara gözaltımızın davası Kasımın 23’ünde görülecek. Ankara’ya gideceğiz. Onda bile mesela Ankara’da gözaltına alındığımız için Ankara’da dava görülür. Ek olarak sanıklar isterse İstanbul’a dava taşınır. Ama bizi, hepimizi farklı bir davaya verecek şekilde, örneğin benimki Çağlayan’da, başkasınınki Kartal’da hepsinin de günleri farklı olacak şekilde yardımcı mahkemelerde dava açmışlar. Biz bunları reddettik. Ankara’ya gelip savunma yapacağız, ifade vereceğiz. Güzel de bir savunmamız olacak, hem basını da içeri aldırtacağımız bir şey yapacağız. Yani devlet tabii her koldan o baskı aygıtlarını üzerimizde kullandı. Halk nezdinde rıza üretemediği için bizim için son kertede bir sorun oluşturmadı. Çünkü gençlik gözaltılarına alışık, tutuklamalara bile alışık gençlik, Boğaziçi sürecinden dolayı. O yüzden bizim için sıkıntı yaratmadı. Özellikle açlıkla terbiye etme denemesi tabii bizim açımızdan daha zorlayıcı, onu da bir şekilde dayanışma ile hallettik.

Başlangıçta sokaklarda yatarak dikkat çekmiştiniz, sonra Ankara’ya gitme girişiminiz olmuştu, Enes Kara için de bir eyleminiz vardı ve tabii yurtlarda gerçekleşen iletişimde olduğunuz eylemler de var, başvurduğunuz araçları ve yöntemleri neye göre seçiyorsunuz? Bu seçimlerinizde ne gibi imkanlar ve kısıtlılıklar gözetildi?

Sokakta yatmak şöyle oldu. Biz dedik ki bu insanların kalacak yerinin olmadığını nasıl teşhir edebiliriz. Çok düz mantık bir şekilde sokakta yatarak dedik. Gerçekten denenmemiş bir eylem pratiğiydi. O biraz öyle gelişti, çok da düşünmedik üzerinde açıkcası. Çünkü amaç bu sorunun olduğunun kabul ettirilmesi, bunun teşhiriydi. Ankara’ya gidiş de dediğim gibi, 2022 bütçe tartışmaları oluyor mecliste, çeşitli partilerin milletvekilleri bize ulaşıyor. Şöyle yapacağız, böyle öneri vereceğiz falan diye ama bunlar yeterli değil, biz temsiliyet düzeyinde kendi kendimizi temsil ettiğimiz bir şey istiyorduk. O yüzden biz 12’inci ayın 12’sinde saat 12 diye planladık ama saat 10’da gözaltına alındık. Miting yapacağız dedik. Bu mitingi de zaten gençlere tamamen gözlerin kapandığı, kulakların tıkandığı bir dönemde olduğumuzu düşünerek kör göze parmak sokmak niyetiyle bunu yaptık. Beklediklerinden çok daha kalabalık olduğumuzu göstermekti niyetimiz. Onun dışında tabii gençlere sormadan gençler hakkında karar almalarına karşı bir şeydi bu. Bu aslında nöbetlerde konuşulmaya başlanmış bir şeydi. İnsan ciddi olamadığı şeyleri şaka yaparak söyler ya. Öylesine birbirimize Ankara’ya mı gitsek falan diyorduk. Buradaki mesele aslında muhatabımızın karşısına çıkmaktı. Bizim muhatabımız Meclisti. Biz de o yüzden Mecliste yani Ulus’ta açıklama yapıp Meclis'e yürüyecektik. Niyetimiz oydu. Muhatabımızın karşısına dikilmekti. Bu da madencilerden örnek aldığımız bir eylem pratiğiydi. Sonrasında bu oldu veya olmadı. Ama yine de yapmış bulunduk.

Enes ile birlikte tükenmiş gençlere dair bir yükümlülüğümüz olduğunu fark ettik”

Enes Kara'ya gelince, biz Enes'in ilk haberini aldığımızda Barınamıyoruz’dan birkaç arkadaşla yan yanaydık ve ilk yaptığımız hareket okumayı bırakıp Barınamıyoruz formunu dolduran kişilere bakmak oldu. Enes doldurmuş mu acaba diye. Çünkü bizim için diğer bir kitle gerçekten cemaat yurtlarında kalanlar. Yani onlara yönelik çok net eylem çalışmaları yapamıyoruz ama sürekli iletişimdeyiz. Oradan ayrılma niyeti olan, zaman zaman çok sıkışmış bunalmış hisseden arkadaşlarla bir ekibimiz var, onlarla da iletişim halindeyiz. İşte Enes'te ilk yaptığımız formlara bakmak oldu ve orada gerçekten şeyi fark ettik aslında, bizim tükenmiş gençlere dair bir yükümlülüğümüz varmış. Onu o an fark ettik. Yani Enes gibi bize ulaşmaya çalışmış, ulaşamamış ve intihar etmiş ama bilmediğimiz çok fazla kişi de olabilir. Çünkü biz haliyle o iki bin kişinin iki binine de ulaşamadık. Hepsiyle çok vakit geçirmedik, çok konuşamadık, dertleşemedik, hemhal olamadık. Tabii herkesin sorununu da çözemedik. O yüzden aslında Enes'in anlattığı her şeyi hepimiz tek tek yaşıyorduk. Hala yaşıyoruz. Zaten eylemin sloganı da buydu. Bu düzen hayatımızı çalıyor, biz bu düzende yaşayamıyoruz. Hatta benim çok sevdiğim bir görüntü var o eylemden. Bir arkadaşımız gözaltına alınırken “biz bu ülkede gençlere ‘biz yaşayacağız!’ dedirtmek istiyoruz” diyor. En özet hali ile Barınamıyoruz’un amacı bu. Yani bu ülkedeki gençlere biz yaşayacağız ve iyi yaşayacağız dedirtmek ve buna yönelik insanlığı bir mücadeleye sokmak istiyoruz. O yüzden Enes bizim için çok öncelikli, çok önemli. O eylemi çeşitli gençlik örgütleriyle birlikte yaptık. Barınamıyoruz öncülüğünde oldu. Barınamıyoruz’un belirlediği yerde oldu, Taksim Meydanı’nda. Yıllar sonra gençler ilk defa eylem yaptı İstiklal'de. O eylemde çok çeşitli sloganlarda ortaya çıktı. Bir arkadaş çok sinirliydi ve bir gün önce Soylu “Kürtler sizden nefret ediyor!” demişti. Arkadaş “Gençler sizden nefret ediyor! Gençler sizden nefret ediyor! Gençler sizden nefret ediyor!” diye solculuğun dışına çıkan bir slogan attı. Ondan önce çok çeşitli örgütler orda ajitasyon çekti, bir şeyler anlattı, bunların hiç biri internette yayılmadı. Ama o arkadaşın o üç cümlesi mesela çok yayıldı. Çok gerçekti, gerçek bir tepkiydi. İçten gelen bir tepkiydi. Enes’in eyleminde gözaltına alınanlara dava da açıldı şimdi. Okullarda da soruşturma açıldı ondan dolayı. Böyle şeyler de yaşandı, tabii ki yurttan atılanlar da oldu o eyleme katıldığı için. Ama değer tabii.

Gezi’den beri çok konuşulan bir mesele var: gençliğin mizahlı dili. Tabii gençliğin kurumsal siyasete karşı tavır alırken, yani siyaseti tiye alırken zaten uzun yıllardır başvurduğu bir şeydi bu. Ancak Gezi’de bunun düşünüldüğünden daha siyasi bir biçim alabildiği görüldü. Yine de her konuda ve her eylemlilikte buna başvurulmayabilir. Ki bazen bu dilin eleştirisine de tanık oluyoruz. Sizin sosyal medya paylaşımlarınızda dikkatimi çeken şeylerden birisi, mizahlı paylaşımlar yapmıyor olmanız. Bu bilinçli bir tutum mu? Veya bu özel olarak uyguladığınız bir şey değilse bile barınma sorununa ve toplumsal hareketlere dair perspektifinizin bir çıktısı olabilir mi?


Yapmıyor muyuz? Bence yapıyoruz. Şöyle, çok fazla değil çünkü yılan ısırmış yatağında haliyle esprisini yapamıyoruz. Mesela şey olmuştu Soylu hepimizi işte şu an gerçekten hali hazırda olmayan örgütlere yerleştirdiğinde, şu şu üçünün bilmem ne, beşinin bilmem ne örgütlerine üye olduğu tespit edilmiştir haberini alıntılayıp “beşinin de Netflix üyesi olduğu tespit edilmiştir” yazmıştık mesela, bence o çok komikti. Ama gerçekten onun dışında bizim komedimizi daha çok karikatüristler bizi çizerek yapmış oldu. Çünkü bir yerde şakasını yapamıyorsun. Gerçekten aç kalmış, açıkta kalmış, zehirlenmiş falan çok o espirili dili kullanamadık evet. Aslında atıyorum yurtlarla ilgili bir meselede “öyle mi @kasapoğlu” falan yapıyoruz yani. Daha şey resmi dil veya işte bu düzeni değiştirince artık Kasapoğlu falan değil de hani daha doğal olmaya çalışıyoruz. Biraz tweetlerimizdeki mesele o. Bir de öğrenci dili aslında bazı şakalar. Nasıl o Edirne'deki yurtla ilgili çok şaka yaptı insanlar tweet’i alıntılayıp. İşte örgülü öğretime devam ediyor. Çok komik şakalar yapılmıştı ama işte tabii öyle bir şey çıkmış insanların yurdunda, onu şakayla paylaşamıyoruz çözülmesi gereken bir sorunun ciddiyetini alıyor o zaman. Ama ben yapılan şakalara çok güldüm. Yani bilinçli bir tutum değil bu işin özü. Sadece doğal olmaya çalışıyoruz. Mutlaka tweetlerimizde muhatabı belirlemeye çalışıyoruz. İşte o ilin KYK müdürü mü, yoksa Kasapoğlu mu. Bu şekilde taktiksel atışlar için muhattap belirlemeye çalışıyoruz.

Bu saatten sonra yapacağımız şey bunun çözümüne odaklanmak”

Son olarak, hem bir öğrenci hareketi olarak önümüzdeki süreçte öğrenci hareketlerine dair öngörüleriniz neler hem de bir barınma hareketi olarak hareketinizin daha geniş kesimlere yayılması veya başka barınma hareketlerinin de ortaya çıkması şeklinde bir kitleselleşme öngörünüz var mı?

Biz bu sene şeyi düşündük, geçen sene parkta yattık ve çok kitleye ulaştık ama bu sene bunu yapamayız diye konuştuk. Çünkü bu bir kere yapıldı, çok da güzel tuttu ama bunu bir daha yapmak sığ bir hareket olur. Ya da onun dışında bu sene tekrar böyle simgesel bir eylem yapmanın gerekli olmadığını konuştuk. Çünkü bizim amacımız baştan beri bahsettiğim gibi bu meselenin teşhiriydi başta. O eylemle o teşhir gerçekleşti. Şimdi bu saatten sonra yapılacak şey bunun çözümüne odaklanmak. Tabii bunu kitleselleştirmek çok önemli ama geçen seneki kadar kitlesel bir gücümüz var mı dersek yani iş yapacak insan olarak var evet. Ama haliyle herkes bir şekilde hayatını bir yoluna koydu yani geçen sene dedik ya birinci sınıf, ikinci sınıf, üçüncü sınıf vardı mesela atıyorum ev arayan. Bu sene sadece birinci sınıflar vardı. Şimdi evler çok pahalı olduğu için herkes yurtta kalıyor. Geçen bir harita gördüm İstanbul’da semt semt eskiden çok öğrenci mahallesi olarak bilinen mesela Kocamustafapaşa, yani herkes öğrenciydi, şimdi mesela çok azalmış falan. Çünkü herkes yurtta kalıyor artık bir şekilde. İşte yurtların kapasitesi çeşitli yollarla her ne kadar yollar doğru olmasa da arttırıldı. Bir şekilde insanlar bir kalacak yer buldu ama bu sefer nitelikli barınma yok, nitelikli yaşayamıyorlar. Yani şimdi mesele artık bunun çözümünde. Çünkü gençler biz yaşamak istiyoruz derken ya ben böyle yaşamak istemiyorum diyebilsin istiyoruz. “Ben salyangoz çıkan bir yemeği yemek istemiyorum”, “iki haftada bir zehirlenmek istemiyorum”, “sıcak su akmayan bir odada yaşamak istemiyorum” diyebilsinler istiyorum. Yani onun için de biraz güç göstersinden ziyade daha tekil tekil çalışmalarımız oluyor. Mesela Boğaziçi’nde bir kazanımımız oldu sene başında. Hazırlık taşındığı için çok kişi açıkta kalmıştı. Üç yüz kadar kadın öğrenciydi. Bir yurda başta yerleştiriyorlar, sonra atıyorlar, sokağa yani. Görüştük. Kimisi diyor ki “gelemeyeceğim İstanbul’a, ailem yollamıyor şu an kalacak yerim olmadığı için” vs. Sonra tabii biz bu meseleyi çözdük ve çözmemiz gerçekten üç gün sürdü.

93 görüntüleme
bottom of page